Nuri Bilge Ceylan’ın En Çok Sevdiği 10 Sinema Filmi

0/5 Votes: 0
Report

Description

Nuri Bilge Ceylan’ın en çok sevdiği belki de ilham aldığı 10 film listesini sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bu listeyi Nuri Bilge Ceylan’ın ünlü sinema dergisi Sight and Sound’a yaptığı açıklamalardan faydalanarak hazırlamaktayız. 26 Ocak 1959’da İstanbul, Bakırköy’de doğan Nuri Bilge Ceylan’ın Cocoon – Koza isimli kısa filmi ile (Cannes Film Festivali Uluslararası Kısa Film Yarışmasından ödül almıştır) başlayan öyküsü ve yıllarca yaptığı tüm filmlerle takdir görmüş ve ödüllendirilmiştir. Türkiye’nin en iyi yönetmenleri listesinde ilk 5’e rahatlıkla girebilecek olan Ceylan bakın hangi yönetmenlerden ve hangi filmlerden etkilenmiş.

1. Mirror – Ayna – 1975, Yönetmen: Andrei Tarkovsky

Mirror - Ayna - 1975- Andrei Tarkovsky
Birçoklarına göre Tarkovsky’nin en derinlikli eseri olan Ayna, yönetmenin kendi yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de hayatın kendisi üzerine şiirsel bir film. Tarkovsky’ninki olup olmadığı belirsiz, orman içinde bir kulübede, II. Dünya Savaşı’nın öncesinde, yönetmenin eski karısı, annesi, babası, kendi ve ebeveynlerinin kuşakları arasında gidip gelerek anlatılan bir rüya, Ayna’nın yansıttıkları. Efsanevi yönetmenin anne ve babasının gerçekten iştirak ettiği film, ailenin evlerinin eskiden bulunduğu aynı yere hakikaten inşa edilen bir kulübede çekildi. Baba Tarkovsky şiirlerini kendi sesiyle okudu. Anne ise kameranın karşısına geçti. Eleştirmenler Tarkovsky’nin aslında bu filmi Solaris’ten önce çekmek istediğini ancak Sovyet sansürcülerden ürktüğü için politik olarak daha az ristli olan filmi öne aldığını söylerler.

2. Andrei Rublev – 1966, Yönetmen: Andrei Tarkovsky

Andrei Rublev - 1966 - Andrei Tarkovsky

15. yüzyılda Tatarların saldırıları altında inleyen Rusya’dayız. Andrei Rublev hem bir keşiş hem de ikona ressamıdır. Barbarlık, şiddet ve kana kontrast olarak doğanın mucizevi güzelliği ve inanç Rublev’in beslendiği kaynaktır. Ne var ki bir köylü kızını tecavüzden kurtarmak için bir adamı öldürmek zorunda kaldığında hayatı ve Tanrı inancını yeniden sorgular.Yaratıcılık ateşinin, konuşmama ve resim yapmama yemini eden Rublev’in içinde yeniden yanmaya başlaması için toy bir delikanlının dev bir çan imal etmesini seyretmesi gerekecektir. Bu aslında sanatçı keşişin eserlerine gerçek renk ve hayatın da gelmesinin işaretidir. Einsenstein’ın Korkunç İvan’ıyla birlikte geçen yüzyılın en önemli sinema yapıtlarından biri sayılan Andrei Rublev’in gün yüzü görmesi için uzun bir süre geçmesi gerekti. Dış dünyadaki romantiklerin sandığını aksine Sovyetler Birliği sadece resmi ideolojinin dümen suyundan çıkmayan sanatçıları baştacı ediyordu. Uzun yıllar engellenen, defalarca sansürlenen ve montajlanan film, 70’li yıllardan itibaren yavaş yavaş kendini uluslararası arenada göstermeye başladı.

3. Tokyo Story – Tokyo Hikayesi – 1953, Yönetmen: Yasujirô Ozu

Tokyo Story - Tokyo Hikayesi - 1953 - Yasujirô Ozu

Dönüşmekte ve batılılaşma yolundaki Japonya’nın taşra kentlerinden birinde yaşayan yaşlı karı-koca, uzun zamandır kendilerinden ayrı yaşamakta olan çocuklarını ziyaret etmek için başkent Tokyo’ya doğru uzun bir yolculuğa çıkarlar. Çeşitli beklentilerle ve umutlarla çıkılan bu yolculuk, Tokyo’ya vardıklarında çocukları tarafından ilgisizce karşılanmalarıyla son bulur. Başkentte geçirdikleri zaman boyunca yaşlı çiftin çocukları kendi aileleri ve iş hayatları gibi nedenlerle sürekli meşguldürler ve bu yoğunluklar nedeniyle anne-babalarına gereken ilgiyi gösterememektedirler. Bu süreçte yaşlı çiftle ilgilenen tek kişi savaşta ölen oğullarının dul karısı olur. Kırgın olarak evlerine geri dönen anne-baba, acı bir haberle tüm çocuklarını tekrardan toparlayacaktır.

Sinema tarihinin gelmiş geçmiş en önemli başyapıtlarından biri olan Tokyo Story, eşsiz yönetmen Yasujiro Ozu imzalı.

4. Late Spring / Banshun – Geç Gelen Bahar – 1949, Yönetmen: Yasujirô Ozu

Late Spring - Banshun - Geç Gelen Bahar - 1949 - Yasujirô Ozu

1949 Japonya yapımı bir Yasujirō Ozu filmidir. Film yazar ve eleștirmn Kazuo Hrotsu’nun Baba ve Kız (Chichi to musume) adlı eserinden Yasujirō Ozu ve onunla uzun zaman birlikte çalıșan senarist Kogo Noda tarafından sinemaya uyarlanmıștır. Filmin bașrollerinde Ozi’nun 52 filminde rol almıș olan Chishu Ryu ve ilk altı filmini Ozu ile yapan Japonya’nın ünlü oyuncularından Setsuko Hara vardır. Bu film Ozu’nun “Noriko üçlemesi” olarak adlandırılan triyolojisinin ilk filmidir. Diğer iki film ise sırasıyla 1951 yapımı Erken Gelen Yaz ve 1953 yapımı Tokyo Hikâyesi’dir. Bu üç filmde de Hara, birbiriyle konu bakımndan ilișkili olmayan faklı hikâyelerde “Noriko” isimli genç bir kızı canlandırır. Filmleri birbirine bağlayan ana nokta, evlenmek ve çocuk yetiștirmeyi kadınlar için bir zorunluluk olarak gören 1950’lerde Japonyasında Noriko’nun bekâr biri olarak izleyicinin karșısına çıkmasıdır.

5. A Man Escaped – Bir İdam Mahkumu Kaçtı – 1956, Yönetmen: Robert Bresson

A Man Escaped - Bir İdam Mahkumu Kaçtı - 1956 - Robert Bresson

1943 yılında Fransa. Teğmen Fontaine (François Leterrier), Gestapo tarafından yakalanıp Montluc kalesinde hapsediliyor. Teğmen özenle planladığı kaçışını ölüme mahkûm edilene kadar erteleyip duruyor. Almanlarla çalışmış olduğu bilinen genç bir çocuk olan Jost (Charles Le Clainche), onun hücresine yerleştiriliyor. Fontaine, kaçışını gerçekleştirebilmesi için onu öldürme ya da ona güvenme ikilemiyle karşı karşıya… Bir Fransız Direniş savaşçısı olan André Devigny’nin, Lyon’da Montluc kalesindeki çok iyi korunan hücresinden savaş sırasında kaçışının gerçek öyküsü

6. Au Hasard Balthazar – Rastgele Baltazar – 1966, Yönetmen: Robert Bresson

Au Hasard Balthazar - Rastgele Baltazar - 1966 - Robert Bresson

1966 Fransa – İsveç ortak yapımı dramatik filmdir. Özgün adı Au Hasard Balthazar olan film Mayıs 1971’de Türk Sinematek Derneği’nde özgün adıyla gösterildi. 1990’da 9. ,2000 yılında da 19. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde, son olarak da Mart 2009’da Ankara Uluslararası Film Festivali’nde “Rastgele Balthazar” adıyla gösterildi.

Sıklıkla bir “film ressamı” olarak tarif edilen ve sinema tarihinin en ayrıksı ve kişisel yönetmenlerinden biri olan Robert Bresson’un 50 yıllık kariyeri boyunca çevirdiği her biri ayrı bir kategoriye sokulabilecek 14 filminden 8. sidir. Filmin senaryosunu da Bresson yazmış ve her zaman olduğu gibi bu filminde de amatör Oyuncularla (Bresson onlara model demeyi tercih ediyordu) çalışmıştır. Oyunculardan Anne Wiazemsky (Marie rolünde) ve François Lafarge bu filmden sonra profesyonel olmuşlardır.

Kendine özgü deneyüstücü (transcendental ) ve ruhani (spiritual) sade bir üslup geliştirmiş olan Bresson koyu bir Katolikti ve bu filmi de birçok filmi gibi dinsel alegoriler içeren bir mesel olarak kabul edilebilir. Filmin başkahramanı bir eşektir ve doğduğunda ilk sahipleri olan çocuklar tarafından bir oyun olarak vaftiz edilirken Balthazar ismi verilmiştir. Filmde Balthazar’ın doğumundan ölümüne kadar olan çileli öyküsü ve ona paralel olarak olayın geçtiği köyün ve oradaki yaşamın öyküsü ‘resmedilir’. Eşek kimisi şefkatli kimisi zalim çeşitli sahipler arasında el değiştirdikçe ve onlardan eziyet gördükçe bir anlamda yüklerini çektiği bu insanların günahlarını da çeker. Bresson’un bir hayranı olan Jean-Luc Godard’a göre “Rastgele Balthazar” bir buçuk saate sığdırılmış yaşamın ta kendisidir.

Film Bresson’a aynı yıl Venedik Film Festivali’nde OCIC ödülü kazandırmıştı. 1967’de ise kendi ülkesinde, “Fransız Sinema Eleştirmenleri Sendikası En İyi Film Ödülü” nü aldı.

7. Shame- Utanç – 1968, Yönetmen: Ingmar Bergman

Shame- Utanç - 1968 - Ingmar Bergman

Ingmar Bergman’ın bir savaş durumunda insanların ne tür tepkiler verdiklerini incelediği psikolojik bir çalışma. Film istilacı kuvvetlerin geldiği Gotland’de geçiyor. Jan ve Eva Rosenberg, iç savaşın ardından huzurla yaşamak için bir adaya yerleşirler. Ancak asker dolu bir uçağın yaşadıkları adaya düşmesi sonucu tüm dengeleri ve huzurları bozulur.

Tüm askerlerin adayı bir savaş alanına çevirmesiyle, hayatlarını tehdit altında gören genç çift, başka bir yere kaçmak isterler. Ancak yakalanarak isyancı askerlere yardım ve yataklık etmekle suçlanırlar. Albay Jacobi, adayı savunan ordunun başındadır ve onlara yardım edecektir. Bunun için bir talebi söz konusudur. Eğer Eva ile beraber olabilecekse hiçbir engel yoktur ortada.

8. Scenes from a Marriage – Bir Evlilikten Manzaralar – 1973, Yönetmen: Ingmar Bergman

Scenes from a Marriage - Bir Evlilikten Manzaralar - 1973 -Yönetmen Ingmar Bergman

Marianne ve Johan’ın on yıllık evliliklerini masaya yatıran film, çiftin ayrılıklarını, evlilik dışı ilişkilerini, barışıp yeniden ayrılmalarını ve en nihayetinde de boşanmalarını konu ediyor. Boşandıktan sonra bile birbirinden kopamayan Marianne ve Johan çiftinin her görüşmeleri ayrı bir kavgayla sonuçlansa da birbirlerine olan sevgileri şartlar ne olursa olsun galip geliyor. Film evlilik hayatıyla ilgili çok önemli kelamlar ederken aynı zamanda izleyiciyi psikolojik olarak Marianne ve Johan’ın ilişkisine hapsediyor. Başta Woody Allen olmak üzere birçok yönetmeni etkileyen Bergman’ın bu filmi aynı zamanda en iyi yabancı film dalında altın küre sahibi.

9. L’avventura – Macera – 1960, Yönetmen: Michelangelo Antonioni

L’avventura - Macera - 1960 - Yönetmen - Michelangelo Antonioni

talya – Fransa ortak yapımı psikolojik drama filmidir. Özgün adı L’Avventura dır. Uluslararası yarışma ve festivallerde The Adventure adı ile gösterime sunulmuştur. Film 1972 yılı başında sinematek’te Serüven adıyla gösterilmiştir.

10. L’eclisse – Batan Güneş – 1962, Yönetmen: Michelangelo Antonioni

L’eclisse - Batan Güneş - 1962 - Michelangelo Antonioni

İtalya-Fransa ortak yapımı psikolojik dramatik filmdir. Özgün adı L’Eclisse olan filmi Michelangelo Antonioni yönetmiş, başrollerinde Alain Delon ve Monica Vitti oynamışlardır. “Batan Güneş” bir Raymond ve Robert Hakim yapımıdır.

Film, gayriresmi olarak “Michelangelo Antonioni’nin İletişimsizlik Üçlemesi” de denen üçlemesinin son filmidir. Üçlemenin diğer iki filmi L’Avventura (Macera, 1960) ve La Notte (Gece, 1961)’dir (Bazı eleştirmenler bu üç filme Il Deserto Rosso (Kızıl Çöl, 1964)’yu da dahil ederler).Roma ‘nın banliyösünde yaşayan çevirmen Vittoria (Monica Vitti),sorunlarla geçen bir geceden sonra yazar olan nişanlısı Ricardo (Francisco Rabal)’dan ayrılır ve Roma’ya bir borsa bağımlısı olan annesini ziyarete gider.Burada borsa simsarı Piero (Alain Delon) ile tanışırlar.Bir materyalist olan Piero ile mutsuz ve boşvermiş Vittoria arasında başlayan yakınlaşma ikisinin de yanlızlıklarına son vermez.

A comment on "Nuri Bilge Ceylan’ın En Çok Sevdiği 10 Sinema Filmi"

  1. Mert says:

    Türk sinemacıların gururu. Kesinlikle herkes tüm filmleri izlemeli. Hepsi ders niteliğinde.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *